GÜVEN


KALİTELİ ÜRÜNLER


ZAMANINDA TESLİMAT

Duyurular

28
SBT
ADRES DEGISIKLIGI
UPHILL TOWERS DAYIZ devam ...
10
NSN
Dünya Çelik Üretim Raporu - Mart 2012
Ocak 2012?de Dünya Çelik Birliği?ne rapor veren 59 ülkenin toplam ham çelik üretiminin 116 milyon ton olması bekleniyordu bu da Ocak 2011?den 7.9 oranında düşüktü. devam ...
14
MRT
IRAK BAĞDAT
KARAKAYA METAL BAGDAT KURULDU devam ...

Firmamızın genel müdürü Sayın Uğur Karakaya'nın Demir Çelik Store Dergisi ile yapmış olduğu söyleşi.

Karakaya Metal, 1962 yılında Fikret Karakaya tarafından kurulmuş bir firma. Türkiye piyasasında gerek Erdemir, gerek yurt dışı kaynaklı S355J2G3, S355K2G3, S355J0, S355JR, S355J2+N, S690QL, S890QL, S960QL levha ve ruloları temin ediyor. Daha çok aşınma ve darbeye dayanıklı mukavim malzemeler ithal eden ve pazarlayan bir firma olarak tanınıyor. Karakaya Metal’in Genel Müdürü Uğur Karakaya; sektörü ve küresel gelişmeleri Demir Çelik Store için değerlendirdi.

Karakaya Metal hakkında kısa bir değerlendirme yapar mısınız?

Demir çelik ticaretinin dışında; kendimizi imalatçı firmalara hizmet veren bir çözüm ortağı olarak görüyoruz. Sektörün de bizi bu şekilde kabullendiğini biliyoruz. Çünkü uzun yıllardır kaliteyi ön planda tutuyoruz ve müşterilerimizi mağdur etmemek için hiçbir fedakârlıktan kaçınmıyoruz. İç pazarda zaman zaman yaşanan tıkanmalardan dolayı, imalatçı firmalar yurt dışındaki pazarlara yöneldi. Yurt dışındaki ülkeler ISO standartlarını talep edince, imalatçı firmalarımız ISO standartlarına uygun malzeme aramaya başladılar. Biz uzun zamandır ISO standartlarına uyumlu olan malzemelerin satışını yapıyorduk ve fiyatlarımız piyasadaki diğer ürünlere nazaran yüksekti. O dönemlerde adımız “Pahalıcı Karakaya” olarak anılıyordu. Biz bu durumdan hiç rahatsızlık duymadık çünkü zamanı geldiğinde, herkesin bu standartları arayacağını biliyorduk. Nitekim öyle de oldu ve imalatçı firmalar tek tek kapımızı çalmaya başladı. Pahalıcı Karakaya yerine “Kaliteci Karakaya” olarak anılmaya başladık. Müşteri portföyümüzün tamamına yakını imalatçı firmalardan oluşuyor. İmalatçı firmalarımızın yüzde 95’i ise ISO standartları çerçevesinde üretim yapıyor ve ihracat ağırlıklı çalışıyor.

Malzemeleriniz daha çok hangi sektörlerde kullanılıyor?

Ağır makine sanayi, gemi – kazan sektörü, vinç sanayi gibi sektörler ağırlıklı olarak çalıştığımız firmaları bünyesinde bulunduruyor. Bunun dışında Çevik Kuvvet, Özel Harekat ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin belirli bölümlerine balistik raporlu kurşun geçirmez malzeme getiriyoruz. Mesela kritik noktalara geçici karakollar kurulurken, bu noktalarda kullanılan malzemeleri biz getiriyoruz. Kısacası kaliteli ve üstün nitelikli malzemeler getiriyoruz. Bu malzemelerin içerisinde yaklaşık 16 değişik cevher bulunuyor. Zaman zaman 17 – 18 değişik cevher olan malzemeler de getiriyoruz. Bu alanda üretim yapan dünya ülkeleri, her geçen gün düşük kiloda, mukavemeti yüksek sac üretiyor. Karakaya olarak, tüm dünya ülkelerinde yaşanan gelişmeleri yakından takip ediyoruz ve en son çıkan ürünleri ülkemize kazandırıyoruz. Ülkemizde Ereğli Demir Çelik Fabrikası bu işi daha geriden takip ediyor fakat önemli bir potansiyele ve kendi kendine yetecek bir donanıma sahip. Entegrasyon konusunda oldukça başarılı bir fabrika. Dolayısıyla bu fabrikanın, sözünü ettiğimiz malzemeleri daha evvel imal edebilmesi gerekiyor. Öyle ki yabancı ülkeler artık malzemenin içerisine yeni cevherler katmakla kalmıyorlar, başka alanlarda geniş araştırmalar yapıyorlar. Mesela malzemenin soğutulması esnasında, ürünü çeşitli ısı değerleriyle reaksiyona sokuyorlar ve mukavemet derecesine etki etmeye çalışıyorlar. Ülkemizde yıllık tüketim miktarı 10 bin tona ulaşmış olan bu malzemeleri ithal ediyor olmak beni üzüyor.

Hangi ülkelerden ithalat yapıyorsunuz?

Romanya’dan önemli ölçülerde ithalat yapıyorduk fakat son iki yıldır Romanya kapısı kapandı. AB’ye giriş ve özelleştirme süreciyle birlikte Romanya’daki fiyatlar yükseldi. Biz de bu ülkeye alternatif olarak Bulgaristan, Ukrayna ve Rusya gibi ülkelerle çalışmaya başladık. Bunun dışında Almanya, İsveç, Finlandiya gibi ülkelerden belli dönemlerde malzeme ithal ediyoruz. Çok ehemmiyetli, spesifik malzemeleri, iki – üç gün içerisinde Almanya’dan karayoluyla getirebiliyoruz.

Kısa ve uzun vadede neler yapmayı planlıyorsunuz?

Gelecek dönemlerde de hizmet ve kaliteden asla taviz vermeyeceğiz. Hizmet çıtamızı her geçen gün yükseltiyoruz. Proje bazında değerlendirme yapacak olursak; kısa vadede belli müşterilerimize malzemeyi işlenmiş olarak sevk etmeyi planlıyoruz. Çok yakın bir tarihte Gebze’de yarı imalat yapan bir yere sahip olacağız.

Ağır sanayide Avrupa ülkeleri aktif rol üstlenmemeye başladı. Bu durum ülkemize nasıl yansır?

Avrupa ülkelerinin, ağır sanayi alanındaki rollerinden yavaş yavaş feragat etmeleri Türkiye’ye yarayacaktır diye düşünüyorum. Öncelikle Avrupa ülkeleri bu alanları neden boşaltıyor, onu değerlendirelim: Her şeyden önce Avrupa, kendi insanını el üstünde tutuyor, insan hayatına değer veriyor. Yıllarca ağır sanayiye yön verdiler, insanlarını yıprattılar, çevreyi kirlettiler… Artık çevreyi temizlemek istiyorlar ve insanlarına gazsız, dumansız iş sahaları yaratmaya çalışıyorlar. Genç nüfusları yok denecek kadar az, bunun sıkıntısını çekiyorlar. Ağır sanayiyi ülkelerinden uzaklaştırarak, yükselen işgücü maliyetlerinden kurtuluyorlar. Avrupa’da 5 bin Euro’ya çalıştırdıkları işçiyi doğuda 800 Euro’ya çalıştırabiliyorlar. Yani bu boşluğu gereksiz yere yaratmıyorlar. Bu ülkelerden kaynaklanan boşluktan ülkemiz yararlanmaya başladı bile. Önümüzdeki ilk 10 yılda çok büyük gelişmelere tanıklık edeceğiz.

“İMKB büyük bir nimet

İstanbul; bana göre dünyanın ticaret merkezi olacak. Tokyo – Londra borsaları kapalıyken, arada tek açık olan borsa İMKB. Bu durum, ülkemiz için büyük bir nimet. Fakat her şeyden önce ülkemizin elinde bulundurduğu fırsatın farkına varacak politikacılara ihtiyacımız var. Bu süreci, önce politikacıların tetkik etmesi, yorumlaması ve gerekli atılımları yapması gerekiyor. Türkiye’de sanayici ve tüccar, politikacılara yön gösteriyor. Aslında politikacıların tüccar ve sanayicileri yönlendirmesi gerekiyor. Çünkü politikacılar, ekonomik istihbaratlara daha çabuk ulaşabiliyorlar. Ulaştıkları bu bilgileri seminerlerle, özel toplantılarla sanayici ve tüccarlara aktarmaları gerekiyor. Ülkemizdeki sanayiciler, malvarlıklarını nakde çevirip bankaya yatırsa; elde edecekleri gelir sanayicilerin 7’nci, 8’nci jenerasyonunu dahi ihya eder. Ama bizim sanayicilerimiz bu yolu tercih etmiyor. Üretim aşkıyla ülkemizi kalkındırmaya ve istihdam yaratmaya çalışıyorlar.

Yıllardır konuşulan “Beyin Göçü” sorunu vardı, şimdilerde ise “Fabrika Göçü” yaşanıyor. Özellikle son beş yıldır sanayicilerimiz, kendilerine önemli imkânlar sunan komşu ülkelere fabrikalarını taşımaya başladılar. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Beyin Göçü, 1960’tan beri ülkemizin gündeminde olan bir mesele. Gündemde olmasına rağmen, gerekli önlemlerin alınmıyor olması daha da düşündürücü. Kıymetli bilim adamlarımıza, başarılı akademisyenlerimize sahip çıkmıyoruz, onlara hiçbir olanak sunmuyoruz. Yurt dışında sunulan olanakların yüzde 50’sini bu insanlarımıza sunsak, beyin göçünü engelleriz. Kendi ailemden örnek verecek olursam; yurt dışında önemli okullarda eğitim alan iki tane yeğenim, öncelikli olarak Türkiye’yi tercih etti. Bunlardan bir tanesi şu anda UNICEF’in Afrika sorumluluğunu yürüten Banu Altunbaş. Diğer yeğenim ise Uçak Mühendisi. Türkiye’de çeşitli yerlerle görüştüler, yurt dışında teklif edilen ücret ve olanakların 5’te birinin teklif edildiğini görünce, tekrar yurt dışına döndüler. Bu insanlara en azından yurt dışı tekliflerin yüzde 50’si teklif edilseydi, tercihleri Türkiye olacaktı. Bu örnek, sorunu bariz şekilde ortaya koyuyor.

“700 değil 7 bin yıllık tarihimiz var”

Ufku dar, ileriyi göremeyen ve adına bürokrat denen birçok insana tonla para ödeniyor ama bilim adamlarına yeterince önem verilmiyor. Türkiye, bahsettiğim imkanları kendi değerlerine sunacak kadar güçlü bir devlet. Bazı kesimler Türk tarihini 700 yıl olarak tanımlıyor, Osmanlı tarihiyle karıştırıyor. Biz, 7 bin yıllık tarihe sahip olan bir milletiz. Böylesine köklü geçmişe sahip olan bir millet, öz değerlerine sahip çıkmalı diye düşünüyorum.

“Sanayiciler desteklenmiyor”

Sanayicilerimize gelince; neden göç etmesinler ki? Ucuz elektrik, vergi muafiyeti, düşük maliyetli arazi tahsisi… Bizim siyasilerimiz, bu imkânları sanayicilerimize hiç sunmadılar. Romanya, Bulgaristan gibi Türkiye’nin çok gerisinde olan ülkeler çeşitli olanakları bizim sanayicilerimize sunarken, Türkiye öz değerlerine sahip çıkamıyor. Dünyanın her tarafında sanayileşme yaşanırken, devlet desteği ön planda olmuştur. Sanayicilere kalkınma döneminde vergi muafiyetleri, bedelsiz enerji imkânları sunulmuştur. Kalkınma bu şekilde sağlanır. Türkiye’de vergi oranları düşürülürse, ben daha çok vergi toplanabileceğine inanıyorum.

“Özelleştirmelere dikkat edilmeli”

Bizim pamukla, börtü böcekle uğraşmamıza gerek yok. Ereğli Demir Çelik Fabrikası’nın yıllık üretim kapasitesi, son revizyonlarla 5 milyon ton’a ulaştı. Romanya’da Nikolay Çavuşesku döneminde yıllık üretim kapasitesi 20 milyon ton olan bir fabrika yapılmış; biz hala oradan ithalat yapıyoruz, dolarlarımızı Romanya’ya akıtıyoruz. Bir ülkenin demir çelik, haberleşme ve ikmal yatırımlarının özelleştirilmesi bence mübah değil. Ereğli’nin özelleştirilmesinde Oyak başarılı bir manevra yaparak burayı satın aldı ve ülkemizi önemli sıkıntılardan kurtardı. Ya Oyak devreye girmeseydi? Kısacası bizim politikacılarımız, çok yanlış atılımlar yapıyor, ülkemiz hak ettiği noktalara ulaşamıyor.

Uğur Karakaya

İlk, orta ve lise eğitimini İstanbul’da tamamlayan Uğur Karakaya, Tahran Lisesi mezunu. “Üniversiteyi okuyacak zaman, zemin ve olanak bulamadım.” diyor ve devam ediyor… “O dönemlerde babam yine bu sektörde faaliyet gösteriyordu ve işimizi yabancılar yürütüyordu. Açıkçası şirket çok iyi yönetilemiyordu, kısır bir Perşembe pazarı mantığıyla faaliyet gösteriliyordu. Babamın telkinleriyle üniversiteye gitmekten vazgeçip, işimizin başına geçtim. 2 yıl sonra ithalata başladık. Fikret Karakaya Demir Çelik Ticarethanesi’nden, Karakaya Kollektif ve Karakaya Metal Ltd. Şirketi’ne geçiş süreci yaşandı. Gerek reklam çalışmalarında, gerekse diğer lansmanlarda bu seneyi “45.yıl” olarak adlandırıyoruz. Bu durum Fikret Karakaya’nın eski tabirle “üç deftere” geçiş sürecine dayanıyor. Tek defterle çalışılan dönemleri de firma geçmişine eklediğimizde, toplamda 53 yıllık bir geçmiş ortaya çıkıyor fakat, biz profesyonelce geçen 45 yılı baz aldık.”

DİGER HABERLER

 
>> ADRES DEGISIKLIGI
 
>> Dünya Çelik Üretim Raporu - Mart 2012
 
>> IRAK BAĞDAT
 
>> SOĞUK HADDELENMİŞ SACLAR
 
>> Sıcak Haddelenmiş Saclar
 
>> BDTnin Türkiye ye Sıcak Sac İhraç Teklifleri Düşüşte
 
>> Yassı Çelik Ürünlerimiz
 
>> Özel ve Yüksek Alaşımlı Çelikler
 
>> Firmamızın genel müdürü Sayın Uğur Karakaya'nın Demir Çelik Store Dergisi ile yapmış olduğu söyleşi.